MAHLULİYET
Av. Elif Nur ELBEYOĞLU
Osmanlı Vakıf sisteminde sonradan gelişen İCARETEYNLİ VAKIFLAR’da taşınmazın mülkiyeti vakfa, tasarruf hakkı ise kiracıya (mutasarrıfa) aittir. Özellikle İstanbul’daki vakıfların çok büyük kısmı zaruret gereği bu sistemle idare edilmekteydi.
İcareteynli vakıflarda mutasarrıfların vefatı üzerine tasarruf hakkının mirasçılarına intikal edip etmeyeceği veya kimlere intikal edeceği Medeni Kanunun yürürlüğe girdiği 1926 yılına kadar üç aşamadan geçmiştir.
Birinci aşama miladi 1868 ve 1869 yıllarından önceki dönemdir. Bu dönemde mutasarrıf vefat ettiğinde taşınmazın tasarruf hakkı yalnızca mutasarrıfın erkek ve kız çocuklarına eşit olarak kalmaktaydı. Şayet mutasarrıfın çocuğu yoksa tasarruf hakkı mahlulen vakfına dönmekteydi.
İkinci aşama 1868-1869 yıllarında kabul edilen: Muharrem H. 1284 tarihli Tevsii İntikal Kanunu ile 3 Zilkade H. 1285 tarihli Nizamname den sonraki dönemdir. Bu kanun ve nizamnameyle birlikte mutasarrıfın çocuğu yoksa tasarruf hakkı anne-babaya, yoksa kardeşlere ve eşlere intikal eder. Eşler, anne babayla birlikte üçüncü sırada olup anne baba hayatta ise ¼’ü, değilse tamamı eşe intikal etmektedir.
Üçüncü aşama ise Alman Medeni Kanunu’ndan esinlenerek hazırlanan ve 21 Şubat H. 1328 tarihinde yayınlanan Emvali Gayrimenkulenin întikalâtı Hakkındaki Muvakkat Kanun’la birlikte başlamıştır. 1926 yılına kadar yürürlükte olan bu kanun gereğince İcareteynli vakıflarda mutasarrıfın vefatı üzerine tasarruf hakkı; murisin çocuklarının yanında torunlarına, büyükanne ve büyükbabaya miras hakkı tanınırken anne baba hayatta ise eşe ½ hisse verilmesi şeklinde ilave haklar getirilmiştir. Bu durumda da anne baba hayatta değilse tasarruf hakkı tamamen eşe intikal etmektedir.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Bülent KÖPRÜLÜ bu hususta kitabında şöyle demektedir: “Eş, diğer mirasçıların olmaması halinde, terekenin tamamına sahip olabilme imkânına sahip bulunmakta idi. Bu imkân 1284 tarihli Tevsii İntikal Kanunu'nda da mevcut idi. Halbuki Feraiz hükümlerine göre eş kendisine red caiz olmayan bir mirasçı olduğu için, terekenin tamamını elde edemiyordu (KÖPRÜLÜ, Bülent: agm. (II)., sh. 234 ve dip not: 26).”
Yine bu konudaki kitabında AÜHF Öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet İŞERİ bu üç aşamayı anlattıktan sonra şöyle demektedir “Medenî Kanun'un 4.10.1926 tarihinde yürürlüğe girişinden sonra, icareteynli vakıfların intikalleri bu kanun hükümlerine tâbi olup, her hangi kanun zamanında olursa olsun mirasçı bırakmaksızın ölen kiracının tasarrufunda bulunan icareteynli akar vakfa intikal eder”
Tüm bu açıklamalardan da görüleceği gibi 1868-1869 tarihlerinden sonra mutasarrıfın vefatından sonra eşi sağ olarak kalmışsa ve mutasarrıfın çocukları olmayıp anne babası da sağ değilse tasarruf hakkının tamamı sağ eşe intikal etmektedir.
İADE YÜKÜMLÜLÜĞÜ
Mirasçısı yok zannıyla MAHLULİYET KARARI verilerek taşınmazın vakfına döndürüldükten sonra mahluliyet kararı verilen kişi veya mirasçıları ortaya çıkarsa ne olacaktır?
Karinabadizade Ömer Hilmi ve Prof. Dr. İsmet SUNGURBEY tarafından hazırlanan, İstanbul Üniversitesi yayınları No: 2380, Hukuk Fakültesi Yayınları No: 537 tarafından İstanbul-1978 tarihinde yayınlanan ve eski vakıflar alanında temel eser niteliğindeki ESKİ VAKIFLARIN TEMEL KİTABI adlı eserlerinde;
- mesele “ İcareteynlü bir vakıf akara mutasarrıf olan kimse ahar diyara gidüp orada fevt-i şayi olub eshab-ı intikalden kimesnesi olmamağla mütevellisi ol akarı mahlul oldu zannıyla muaccele-i misliyyesiyle ahar şahsa tefviz ittikten sonra ol kimse hayyen zuhur eylese ol akarı tefevvüz iden şahıstan istirdat ider.”
- mesele “ Bilicareteyn vakıf akara mutasarrıf olan kimse vefat ittikde esbab-ı intikalden veresesi olmamak zu’miyle mütevellisi ol akarı tefviz itdikten sonra müteveffanın eshab-ı intikalden veresesi zuhur eylese mesele-i alifede beyan olunduğu vechile muamele olunur.”
- mesele “Tevsi-i intikali icra olunmuş icareteynlü bir vakıfakar mutasarrıfı balada derecatı beyan olunan hakkı-ı intikal eshabından kimsesi olmadığı halde vefat itse ol akar mahlul olarak vakfı canibine aid olur”
Mahluliyet kararının verilebilmesi için mutasarrıfın mirasçısının bulunmadığının muhtarlıktan, NÜFUS KAYITLARINDAN araştıracak, mirasçısı bulunmadığını belgeleyecektir. Bunu yapmadan alınan mahluliyet kararları geçerli olmayıp alan vakfın da kötüniyetli olduğuna karine tekil eder. Vakıf bu kararı almadan nüfus kayıtlarına baksa dahi mirasçılarını tespit edebilecekken bunu yapmadan karar alması iyiniyetle bağdaşmaz.
Nitekim İYİNİYETİ düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nun 3. Maddesine göre “Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz.”
Önceki 743 sayılı Medeni Kanun da aynı şekilde ”Ancak, icabı hale göre kendisinden beklenen ihtimamı sarfetmeyen kimse hüsnü niyet iddiasında bulunamaz” hükmünü içermektedir.
Davalı mutasarrıfın mirasçısı olduğunu basit bir nüfus araştırması yaparak bulabilecekken geçerli bir belge olmaksızın mahluliyet kararı vermesi iyiniyetle bağdaşmaz.
Av. Elif Nur ELBEYOĞLU